Gazetecilerin en sık karşı karşıya kaldığı sorulardan biridir:

-Gözünüzün önünde çok önemli bir olay oldu, bomba patladı ya da silahlı saldırı oldu ya da bir kaza… Ne yaparsanız, yardım mı edersiniz, fotoğraf ve video mu çekersiniz?

Zor soru, değil mi?

Gazetecisiniz ve birileri işinizi yapmak ve yarım etmek arasındaki ince çizgiyi size soruyor.

***

En çarpıcı olay 1994'te fotoğraf dalında Kevin Carter’a Pulitzer ödülü kazandıran Akbaba ve Afrikalı Çocuk fotoğrafının öyküsüdür. Aslında siyahlara yardım eden, ırkçılığa karşı çıkan iyi bir gazeteci olmasına karşın Carter, birkaç kilometre ötedeki BM kampına gitmeye çalışan ama açlıktan düşüp kalan Sudanlı küçük kızın fotoğrafını çektikten sonra yardım etmemişti. Carter, akbabayı kovmakla yetinmiş. Çünkü o dönem bulaşıcı hastalıklar nedeniyle gazetecilerin kimseye temas etmemesi öğütleniyordu. Carter fotoğrafı ile Pulitzer’i kazansa da yardım etmediği için ağır eleştiri almış ve dayanamayıp intihar etti. 

***

Bu ikilem durumu birçok gazeteci gibi benim başıma da birkaç kez geldi.

Ne yaptığımı anlatayım.

Bir- Otoban girişinde ışıklardayız. Bir minibüs gelip bizim içinde olduğumuz araca 140 km süratle vurdu. Sürücüsü uyumuş. Allahtan arkadaki stepne çarpmayı yumuşattı ve araba boşta olduğu için hızla hareket etti; böylece çarpmanın etkisi azaldı. Ama bizim arabanın arkası haşat. Boynumu incittim. Ciddi bir ağrı var. Ama ben önce çantamdan fotoğraf makinamı aldım, çıkıp bizim aracı ve çarpan aracı çektim. Otoban girişindeki polis ekibi hemen geldi. Bir polis memuru, “Sen ne zaman geldin?” diye şaşkınlıkla sordu.

-Gelmedim, içinden indim

, dedim.

İki- Güzel bir akşam yemeği sonrası evimize dönüyoruz. Önümüzdeki otomobil, şehre giriş kavşağında bir bisikletliyi altına aldı. Kontrolü kaybeden şoför, gitti elektrik direğine çarptı. Direksiyon başında şok geçirdi. Bizim araçta üç kişiyiz. İkisi gazeteci. Hemen yanlarında durduk. Gazeteci olmayan arkadaştan araçtaki şoföre yardım etmesini istedim. Kendim, otomobilin altında kalan bisikletli gence yardım ederken diğer gazeteci arkadaşa da bağırdım:

-Fotoğraf çek, fotoğraf…

Herkes şanslıydı. Sayemizde hemen hastaneye kaldırılan bisikletli genç uzun bir tedavi sonrası iyileşti. Hatta defalarca görüştük. Biz de haberi atlamadık.

Ama ya yalnız olursanız?

O da başıma geldi.

Üç- Asayiş haberlerine bakıyorum sabaha karşı telsizden bir kaza anonsu geçti. Kalktık gittik. Bir işçi otobüsü, saman yüklü bir kamyon ile kafa kafaya çarpışmış. Bir felaket görüntüsü… Kamyondaki iki kişi olay yerinde hayatını kaybetmiş. Ağır yaralı otobüs şoförü bizden önce gelen bir ambulans ile hastaneye götürülmüş. Ancak otobüste çok sayıda yaralı var. Yaralılar yerlerde dağılan samanların üzerinde yatıyor.

Makinayı çıkarıp deklanşöre peş peşe bastım. Toplasan 30 saniyelik bir çekimden sonra hemen araca yaralılardan 3’ünü alıp doğruca hastaneye

O arada yoldan geçen her araç yaralı alıp hastaneye götürüyordu. Hastane kapısında da özel araçla gelen yaralıları da çektim.

Sizin anlayacağınız hem mesleğimi yaptım hem de insanlık görevimi…

***

Meselenin çok önemli ve kritik başka boyutu daha var.

Günümüzde elinde akıllı telefonu olan herkes kendini gazeteci sanıyor.

Biliyorsunuz, Emine Bulut meselesi biraz da olay anında video çekilmesi yönüyle tartışılıyor. Biz talihsiz kadının eski eşi Fedai Varan tarafından bıçaklanmasını ve ölmeden hemen önce “Ölmek istemiyorum” çığlığını o video sayesinde öğrendik. Tamam da o videoyu çeken Emine Bulut’a yardım edemez miydi?

Bildiğim kadarıyla o kişi hakkında da hukuki işlem yapıldı.

Gelelim işin vicdani tarafına…Evet, ilk yardım özel bilgi isteyen bir konu hele de atardamarı parçalanmış ya da çok kan kaybeden birine nasıl yardım edilebilir? Doğrusu ben bilmiyorum.

Ama video çekmek doğru mu?

Hayır değil

. Evet, biz o vahşeti o video ile öğrendik. Ama bireyin öncelikli görevi yardıma ihtiyaç duyan kişiye yardım etmektir.

***

Sosyal medya çıktı mertlik bozuldu. Bazı değerler kayboldu

. Mesela adamın oğlunun kafası yarılmış çocuğun kafasına 20 dikiş atılmış. Sosyal medyaya koymak için acil sedyesinde özçekim yapılıyor. Neyin kafası bilmiyorum. Adamın babası yoğun bakımda can vermeye çalışıyor. Toplanmışlar başına fotoğraf çekiliyorlar.

“Babam için dua edin.”

Sen dua istemiyorsun ki fazladan “like” istiyorsun. Ayıptır arkadaşlar. Babanı herkes o fotoğrafla hatırlayacak. Onunla en güzel olduğunuz anı paylaşsana sosyal medyada.

En zor anlarda duyguyu ve insani görevleri- duruşu unutmamak gerekiyor

.

***

Bir gazeteci olay anında yalnız ise en hızlı biçimde işini yapmalı, sonrasında ise yardım etmeli. Gazeteci önce gazetecidir ama aynı zamanda insandır. İnsanlık görevini de ihmal etmek olmaz.

Ama profesyonel gazeteci değilseniz, sizin öncelikli işiniz zordaki insana yardım etmektir.
İnsanlığımızı unutmayalım.