Sözcü’nün Sağlar’ı ve Sağlar’ın Sözcü’sü!

Aralık'ın sonunda tam yeni yıla girerken, CHP'li eski vekil Fikri Sağlar'dan adeta Kovit-20 benzeri bir açıklama geldi.

İsterseniz Sağlar'ın ne dediğine birlikte bakalım.

Sağlar: "Türbanlı hakimin adaletle karar vereceğine inanmıyorum"

Bu sözü, bana 28 Şubat'ın o ceberut yapısını hatırlattı. O meşum süreçte sürek avına çıkılmıştı malumunuz.

Asker olan oğlunun yemin törenine katılan başörtülü anne, tören alanından onursuzca ve apar-topar uzaklaştırıldı.

Başörtülü üniversite öğrencisi kızlar, yaka-paça üniversitelerden atıldılar.

Askeri hastanelere sakallı- örtülü insanlar alınmadı. Hatta o dönemde yeğenim asker olup bir rahatsızlığı sebebiyle Gölcük askeri hastanesinde ameliyat oldu. 657 sayılı yasaya tabi devlet memuru (imam) amcamın oğlu sırf sakallı olduğu gerekçesiyle hastaneye ziyaretçi olarak bile kabul edilmedi.

Tüm bu ve benzeri ceberut girişimler kamu vicdanında makes bulmaz; aksine kamu vicdanında failleriyle birlikte mahkum olurken, Sağlar'ın genetik kodlarına kazınan özlem duyduğu bu mel'un girişimi yeniden hortlatmanın provalarını yapması tesadüf olmasa gerek.

Tabi, bu münasebetsiz beyanat, partisi dahil her kesimden tepki aldı. Böyle olunca da: "Efendim ben başörtüsüne karşı değilim; türbana karşıyım" mealinde absürt sözler sarf etti.

Bir kere "türban" kavramı, 12 Eylülcülerin ve 28 Şubatçıların uydurdukları ve adına da "siyasal simge" dedikleri bir kavram.

Esasen bu güruhun dertleri İslam ile ve İslamın değerleriyledir. Başörtüsünü kategorize ederek günah keçisi saydıkları sözüm ona "türbanı" başörtüsünden soyutlamak istiyorlar. Anlaşılan 28 Şubat hastalıkları yeniden nüksetmiş. Tabi, ahmak oldukları için muhataplarını da ahmak zannediyorlar.

Bay Sağlar, köprünün altından çok sular geçti! Milletin değerleriyle savaşmayı bırakın. İlle de siyaseten palazlanmak istiyorsanız, kendinize başka uğraşı alanları arayışları içerisine girin.

Ama, şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim:

Esas sevindirici olan şey, Sağlar'ın bu görüşünün partisinden bile karşılık bulmaması oldu.

Sayın Kılıçdaroğlu bu görüşü jet hızıyla reddetti. Bana göre, bu da sevindirici bir durum.

Umarım CHP bu ve benzeri konularda yeniden fabrika ayarlarına geri dönmez.

                          ***

Bir diğer konu da, kamu vicdanı ile örtüşmeyen SÖZCÜ'nün Yunanistan'a sözcülük yapan manşeti oldu.

Malumunuz, Ayasofya Camii'nin yeniden ibadete açılması tüm Türkiye ve İslam dünyasında sevinçle karşılanırken, Yunanistan ve benzeri bazı ülkeler rahatsız olmuştu.

İçimizde de Yunanistan'la aynı görüşü paylaşanlar ve onların sözcü'lüğüne soyunanlar, söylem ve eylemleriyle kendilerini deşifre ettiler. İşte onlardan biri de "SÖZCÜ" gazetesi.

Gazete, cuma günkü sayısında attığı manşette, Ayasofya'nın açılmasını 2020 yılının kötü olayları arasında gösterdi. Bir yönüyle, Kovit-19'a eşdeğer saydı.

Yunanlılarla aynı safta olanlara bir çift sözümüz var.

Bizans’ın hayallerini kuranların hain hevesleri kursaklarında kalacaktır.

Sözcü'nün Sağlar'ı ile Sağlar'ın Sözcü'sü şunu iyi bilmeliler ki, bu Müslüman toplum, artık kendi mahallesinde salyangoz sattırmaz.

Bu böyle biline...