SUBAY VE KOMUTAN İLE KONUŞMALAR..

Ne güzel günleri ardımızda bıraktık bir kez daha.. Üst üste gelen Dini ve Milli duygularımızı toplumumuzun her kesimiyle birlikte coşkuyla yaşadık.. Atamızı 81. ölüm yıl dönümünde ilk günkü sevgi ve saygıyla andık, yad ettik.. Kandil gecesi yine camiler doldu taştı..
10 Kasımdaysa her yıldan daha fazla büyük kitlelerin Ankara’ya ve Anıtkabir’e akın ettiğini mutluluk içinde izledik.. Bu duygu paylaşımı değil mi çılgınlar gibi aradığımız..
Eğer bu milleti bazı kötü niyetler ve puslu havayı seven kurtlar karıştırmasalar, biz buyuz işte.. Kardeş olmanın ne demek olduğunu gayet iyi biliyoruz aslında..
Oysa ki bazı hain odaklar son yıllarda iyice azıttılar.. Hiç vakit kaybetmek istemiyorlar..
Fırsatı yakaladığı an, milletimizin dini ve milli değerlerinin üzerine değişik yorumlar yapmaya başlıyorlar, sinsi sinsi.. Bunu hep birlikte izliyoruz.. Onun dışında iç ideolojilerden gelen eleştirilerde pek yabana atılamadı.. Olumlu veya olumsuz.. Eğer biraz daha yumuşatacak olursak, buna şöylede diyebiliriz.. Kişilerin dünya görüşüne veya bakış açısına göre değerlendirmesi.. Ancak bir gerçek var ki, her iki görüşü de kapsayan toplumsal gelişmeleri olumsuzca tetikleyenlerin, bir gün kendileriyle paylaşacağı çok şey olacağıdır.. Bunun değerlendirilmesini de yine her vatandaşın kendi inisiyatifine bırakıyorum.. Benim veya benim gibi düşünenlerin tek korkusu, ülkemizin büyük zarar göreceği, kutuplaşmaların, ötekileştirmelerin ve çatışmaların doğabileceğidir..
Her şeye rağmen bu yılki duygu yüklü bütün törenler, büyük coşkular içinde geçti..
Benim çok yoğun dini ve milli duygularının arasında “Mustafa Kemal Atatürk” aşkını taşıyan değerli arkadaşlarım, gerçekleştirdikleri Anıtkabir ziyaretlerinden bana hediye küçük bir kitapçık getirmişlerdi.. Kitapçığın adı “Subay ve Komutan ile Konuşmalar” (Zabit ve Kumandan ile Hasbihal)…Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları.
Güzel bir tarihi belgeydi bu.. Ata’nın üstün yeteneklerinden birisi daha sergileniyordu.
Ben, tam zamanı düşüncesiyle, bu kitapçıktan bir kaç paragrafı sizlerle paylaşmak istiyorum.. Kitabın sunuş kısmı şöyle başlıyor.. Mustafa Kemal Atatürk yaşamının her döneminde kitapla bütünleşmiştir.. Yaşamının farklı dönemlerinde, farklı konularda kitaplarda yazmıştır.. Mustafa Kemal, özellikle İkinci Meşrutiyetin (23 Temmuz 1908) ilanından sonra tüm dikkat ve çalışmasını askerlik üzerine yoğunlaştırmıştır.. O özellikle subayların değişen koşullara uygun olarak mesleki bilgilerini arttıracak yayınların yapılmasını gerekli görüyordu.. Bu amaçla mesleğinin ilk yıllarından itibaren askerlikle ilgili birikimlerini aşağıda isimleri belirtilen kitaplarda toplamıştır..
a-Takım Muharebe Takımı.. b- Cumalı Ordugahı.. c- Tabiye Tatbikat ve Seyahati..
d-Bölüğün Muharebe Talimi.. e- Zabit ve Kumandan ile Hasbihal.. f- Tabiye Meselesinin Hali ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih.. Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı olarak, Mustafa Kemal’in askerlikle ilgili yazmış olduğu bu eserleri, yaşayan Türkçeye çevirerek okurların yararlanmasını sağlamışlardır.. Sizlere yazdığım paragraflar orijinal şeklidir..
1914 *Nuri ( Nuri Conker.. Atatürk’ün okul ve silah arkadaşı ) Genç Mülazım, asıl ruh-u sanatını intisap ettiği bölüğün babası olan yüzbaşısı ve daha büyük amirleri tarafından, iş üzerinde bulunaraktan her şeyi öğrenecektir..
Evvela kumandan olacaktır, bir takıma.. Ve sonra kumandan olmaya hazırlanacaktır, bir bölüğe.. Ve işte böyle öğrenecektir ve sonra öğretecektir.. Ordu mekteb-i fiilisi ancak bu suretle makamının ehli bölük kumandanları makamının ehli tabur, ehli bölük kumandanları yetiştirmek sayesinde milletin evlatları bir sürü gibi değil, şanlı şerefli insanlar olarak düşman karşısında şan ve şerefle sevk ve tevcih olunabilir..
Zabitlik demek fedayınefs ve canı kat’iyen göze almış olmak demektir.. Bir zabit, sanatı namına hayat ve mevcudiyetine hiç ehemmiyet vermeyecektir.. Zabit “hayat ve rahatın hiç düşünülmemesi icap edince” rahat ve hayatını feda etmeyi şeref bilecektir.. “ Mukteza- yı namus budur”.. Muharebede yağan mermi yağmuru, o yağmurdan ürkmeyen eri, ürkenlerden daha az ıslatır.. Filhakika böyle olmasaydı Trablusgarp Harbi’ne iştirak etmiş olan bütün arkadaşlarımızın mutlaka Trablus’da, Humus’ da, Bingazi’de, Derne’de, Tobruk’taki İtalyan istihkamları karşısında bu gün kemiklerinin dahi kalmamış olması iktiza ederdi..
Nuri.. Ordu ne demektir, ordunun vazifesi ne demektir.. Ordu, vatanın mukaddes topraklarını müdafaa için sulh vaktinde hazırlanan ve terbiye gören bilcümle evladın birleşmesidir.. Ve ordunun görevi, yurdu çiğnemek isteyen düşmana karşı ayağa kalkmaktır.. Bu kalkış elbette yerinde durmak için değil, düşmana atılmak için olursa, ayağa kalkmaya değer.. Anlaşılıyor ki askerimizin ruhunu kazanmak bizim için bir görev olduğu gibi, vatanı için önce onlarda bir ruh, bir emel, bir seciye yaratmak da Allah’tan ve Medine’ de yatan Hazret-i Peygamberden sonra, bize düşer..
https://www.ozgurkocaeli.com.tr/makale/4513003/sevcan-tamer/subay-ve-komutan-ile-konusmalar